28 Mayıs 2014 Çarşamba

Prof. Dr. Emre Alkin'in Günlük Ekonomi Raporu

Felsefi düzeyde başlayan tartışma, şiddetlenerek artıyor. Dün Başbakan ERDOĞAN batı demokrasilerinde eşine pek rastlanmayan bir çıkış yaptı. Merkez Bankası'nı son derece sert bir üslupla eleştirdi. Daha önce faiz artışına "ben karşıyım ama Merkez Bankası özerk, yapacak bir şey yok" diyen Başbakan bu sefer "yapacak bir şeyler var" manasına gelen söylemlerde bulundu.

Eleştirilerin merkezinde şu  tartışma yatıyor: "Faiz enflasyon mu yaratıyor, yoksa enflasyonu mu durduruyor ?". Enflasyon maliyet ve talep unsularının ayrı ayrı ya da beraber çalışarak ürettiği bir sonuç. Faiz de elbette maliyetlerin içinde önemli bir kalem haline geldi günümüzde. Diğer taraftan aşırı ısınan ekonomiyi dizginlemek için yükselen enflasyona karşı kullanılam bir silah da olabiliyor. 

Bundan başka, bir ülkede kambiyo rejimi liberal ise, döviz kaçışını önlemek için kullanılan bir emniyet aracı da olabiliyor faiz. Uluslararası kuruluşlar böyle durumda Merkez Bankaları tarafından faizlerin acilen yükseltilmesini "basiretli ve yerinde adımlar" olarak değerlendiriyor. Yukarıda bahsedilenleri toparladığımızda, faizi yükseltmek "camı kır düğmeye bas" işlemi olarak nitelendirilebilir.

Başbakan'ın "faizi yükselttiler ama fark etmedi, enflasyon yükselmeye devam etti" eleştirisini de değerlendirmek gerekiyor. Her şeyden önce, TCMB faizi enflasyonu frenlemek için değil, sermaye kaçışını önlemek için  yükseltti. Elbette döviz kurları hızla yükselirken maliyetleri de artırıyor ve enflasyonu yükseltiyordu. Ancak birinci öncelik, sermaye kaçışını önlemek, bu sayede döviz kurlarını yatıştırmaktı. Bu sebeple faiz yükseltmenin enflasyonu durdurmak amaçlı yapıldığı yorumuna katılmak mümkün değil. 

"Zaten ne zaman tutturdunuz ki enflasyon hedefini ?" çıkışı da özünde haklı bir şikayeti barındırsa da, enflasyonun yükselmesinden sorumlu olmayan bir kurumun düşürülmesinden de tek başına sorumlu olmayacağını belirtmek gerekiyor. Burada TCMB'nin yaptığı tek hata yıllar önce kanununa "fiyat istikrarını sağlama görevini" eklemiş olması. Halbuki fiyat istikrarı birçok unsurun devreye girmesiyle sağlanabilir. Merkez Bankası bunu tek başına sağlayacak güçte değil. Aslına bakarsak hiçbir Merkez Bankasının elinde böyle bir güç yok. 

Son olarak Başbakan ERDOĞAN'ın "vakti gelince gerekeni yaparız" demesi, TCMB Yönetimini beğenmediğini ve bu şekilde davrandıkları sürece görev sürelerini yenilemeyeceğini ima ediyordu. Bu durumda bundan sonraki Para Politikası Kurulu Toplantısından çıkacak karar ya "restleşme" ya da "itaat" anlamına gelecek. Böyle bir sürecin olumlu çıktısı olamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder