Sabah itibarıyla piyasalara bir göz attığımızda sizinle paylaştığımız iki görüşün doğruluğunu teyit ettiğimizi görmekteyiz.
Bunlardan ilki dünkü raporda bahsettiğimiz FED'in şu aşamada faiz ile ilgili bir karar vermeyeceği üzerineydi. Uzunca bir zamandır FED ve hatta ECB 20. yüzyıla ait paradigmaları bir kenara bırakıp, ekonomiyi eskisine göre daha modern diyebileceğimiz analiz setleriyle takip etmekteler. Dolayısıyla "enflasyon yükseldi, hemen faiz yükseltelim" gibi bir kararın çıkmayacağını dün belirttik. Ayrıca şunun da altı çizilmesi gerekiyor. Enflasyon endişesi sebebiyle yakın bir gelecekte faizin yükseleceğini söylemek de hem tüketiciyi hem de yatırımcıyı paniğe sevk edecekti. Bu sebeple FED Başkanı YELLEN, "enflasyon zaten FED hedefinin altında" diyerek noktayı koydu.
Böylelikle piyasalarda iki gün boyunca yaşanan anlamsız huzursuzluk sona erdi. Maalesef en profesyonel yatırımcılar bile bazen "sosyal ispat" tuzağına düşüyorlar. Yani "herkes koşuyor ben de koşayım" yanılgısı. Halbuki ince eleyip sık dokuyan bir yatırımcı FED'in başka türlü karar vermeyeceğini bilebilirdi.
Teyit ettiğimiz ikinci gerçek ise, siyasi gerginliklerin ekonomik gerginliklerin hep gölgesinde kaldığı gerçeği oldu. Şöyle ki, Irak'taki gelişmelere göre FED'in vereceği herhangi bir karar piyasalar üzerinde daha fazla etkili oluyor. İhracatın önemli bir kısmını Irak'a yapmamıza rağmen döviz piyasasında FED kararının etkili olması bir tezimizi doğruluyor: 21. yüzyılda 20. yüzyıla göre daha fazla savaş ver gerginlik göreceğiz. Ancak bunların piyasa üzerindeki etkisi sınırlı olacak.
Hal böyleyken TL dahil gelişen ülke paralarında Dolar karşısında değerlenme oldu. Dolar/TL 2.15'in üzerindeyken 2.12'lere geriledi. Elbette he düşüş hareketi alım fırsatı yaratmaya devam edecek. Altın'ın da yurt dışında FED kararları sonucunda yükseldiğini görmekteyiz. Ancak Dolar/TL gevşediği için yerli yatırımcı için fazla bir değişiklik olmayacak.
18 Haziran 2014 Çarşamba
Basın Haberleri 19 Haziran 2014
Rektör Prof. Dr. Yıldırım Üçtuğ’un katıldığı Rektörler Konuşuyor adlı programı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
TV HABERLERİ
18.06.2014
|
TRT OKUL
|
00:27:37
|
Milliyet
gazetesinde Tercih -Tanıtım günlerimizle ilgili haber yer almıştır.
BASIN HABERLERİ
19.06.2014
|
MİLLİYET
|
28
|
Prof. Dr. Emre Alkin'in Günlük Ekonomi Raporu
ABD'de son zamanların en yüksek enflasyonunun açıklanması IMF Başkanının yaptığı açıklamalara gölge düşürdü diyebiliriz. IMF Başkanı ne demişti: "ABD'nin toparlanması uzun sürecek ve faiz yükseltmesi başka bahara kalabilir". Bu açıklamadan 24 saat sonra gelen enflasyon verileri analstler tarafından şöyle yorumlandı: "FED'İn beklenenden de önce faiz artırabileceğini anladık".
Enflasyon verilerinin hemen ardından konut verileri açıklandı. Konut verileri IMF Başkanının öngörülerini destekler nitelikteydi. Ancak kimse buna diktat etmedi. Piyasalar paradigma değişikliğine bakmadan işlem yapmaya başladı. Dolar gelişen ülke paraları karşısında değer kazandı, borsalar kazançlarını geri verdi ve yatay şekilde kapandılar.
Her şeyden önce FED'in öncelikleri arasında her zaman büyüme ve istihdam vardır. Bu sebeple enflasyonun dönemsel yükselişleri karşısında faiz kararını öne çekmeyecektir. Enflasyonun ne zaman ne şekilde çıkacağını ellerindeki sofistike analiz setiyle zaten biliyorlar. En klasıik yaklaşımlara sahip olan ECB bile enflasyon-faiz konusunda paradigm değişikliği yaptı. Peki ne oldu ? Yatırımcılar "sosyal ispat" dediğimiz yanlışa düştüler. Yani "herkes satıyorsa biz de satalım". Sonunda satışlar biryerde dengelenince de geri dönüp alıyorlar. Bunun rasyonel bir davranış olduğunu söylemek zor.
Her şeye rağmen, gelişmeler TL'nin ne kadar kırılgan olduğunu da gösteriyor. Dün birçok yerden "dövizim var satayım mı" ya da "döviz alayım mı" sorusu geldi. İşin gerçeği bir varlığın fiyatının nereye kadar ucuz ya da pahalı olmasından çok, düşüş ya da yükseliş trendinde olup olmadığı önemli. Bu arada yön ile trendi birbirine karıştırmamak gerekiyor. Yükseliş trendinde olan bir yatırım aracı günlük olarak düşüş yönünde olabilir. Ya da tam tersi.
Buradan hareketle, Dolar/TL'de trendin yukarıya olup olmadığını anlamak için hem teknik analiz hem de temel göstergelere bakacağız. Aynı şekilde BIST'teki hareketlenmenin bir düşüş trendi oluşturup oluşturmadığına da bakacağız. Asla geçmiş bilgilerin tuzağına düşmeyin. En önemlisi, verdiğiniz kararın esiri olmayın. Yatırım kararında yanlış yapmışsanız tereddüt etmeden düzeltin.
Enflasyon verilerinin hemen ardından konut verileri açıklandı. Konut verileri IMF Başkanının öngörülerini destekler nitelikteydi. Ancak kimse buna diktat etmedi. Piyasalar paradigma değişikliğine bakmadan işlem yapmaya başladı. Dolar gelişen ülke paraları karşısında değer kazandı, borsalar kazançlarını geri verdi ve yatay şekilde kapandılar.
Her şeyden önce FED'in öncelikleri arasında her zaman büyüme ve istihdam vardır. Bu sebeple enflasyonun dönemsel yükselişleri karşısında faiz kararını öne çekmeyecektir. Enflasyonun ne zaman ne şekilde çıkacağını ellerindeki sofistike analiz setiyle zaten biliyorlar. En klasıik yaklaşımlara sahip olan ECB bile enflasyon-faiz konusunda paradigm değişikliği yaptı. Peki ne oldu ? Yatırımcılar "sosyal ispat" dediğimiz yanlışa düştüler. Yani "herkes satıyorsa biz de satalım". Sonunda satışlar biryerde dengelenince de geri dönüp alıyorlar. Bunun rasyonel bir davranış olduğunu söylemek zor.
Her şeye rağmen, gelişmeler TL'nin ne kadar kırılgan olduğunu da gösteriyor. Dün birçok yerden "dövizim var satayım mı" ya da "döviz alayım mı" sorusu geldi. İşin gerçeği bir varlığın fiyatının nereye kadar ucuz ya da pahalı olmasından çok, düşüş ya da yükseliş trendinde olup olmadığı önemli. Bu arada yön ile trendi birbirine karıştırmamak gerekiyor. Yükseliş trendinde olan bir yatırım aracı günlük olarak düşüş yönünde olabilir. Ya da tam tersi.
Buradan hareketle, Dolar/TL'de trendin yukarıya olup olmadığını anlamak için hem teknik analiz hem de temel göstergelere bakacağız. Aynı şekilde BIST'teki hareketlenmenin bir düşüş trendi oluşturup oluşturmadığına da bakacağız. Asla geçmiş bilgilerin tuzağına düşmeyin. En önemlisi, verdiğiniz kararın esiri olmayın. Yatırım kararında yanlış yapmışsanız tereddüt etmeden düzeltin.
Prof. Dr. Emre Alkin'in Günlük Ekonomi Raporu
Dün TCMB Başkanı ve IMF Başkanı'nın açıklamaları ard arda gündemi oluşturdu diyebiliriz.
Merkez Bankası Başkanı, yaptığı konuşmada ısrarlı bir şekilde TCMB'nin özerkliğine ve siyaset üstü konumuna dikkat çekti ve faiz indirimi konusunda acele edilmemesi gerektiğini söyledi. "Enflasyonun düştüğüne kanaat getirirsek, faizi de düşürürüz" diyerek bir anlamda açık kapı da bırakmayı ihmal etmedi. Çünkü EXCEL tablosu kullanmayı bilen herkes Haziran ve Temmuz aylarında enflasyonun baz etkisi sebebiyle düşeceğini görebiliyor.
Merkez Bankasının duruşunda herhangi bir değişikliğin olmadığını ve Başbakan Erdoğan'ın işaretiyle değil kendi hesaplarına göre faiz düşüreceklerini anlatan uzun bir konuşmadan sonra, döviz kurlarının enflasyon üzerinde faize göre daha fazla etkili olduğunun altı çizildi. Biz de aynı kanaatteyiz. Hızla yükselen kurların enflasyona katkısı büyük. Ancak bu yaklaşımın bir de tersten okunuşu var.
"Döviz kurlarını baskı altında tutalım ki enflasyon düşük kalsın". İşte bu yaklaşım sebebiyle Türkiye 12 yıl içinde rekabet liginde ilerleyemedi. Ancak, TL cinsnden varlıkların Dolar cinsinden ifadesi büyüdü. Firmalar bol bol döviz kredisi kullandılar. Dolar ve Euro Türkiye'nin bsatığı bir para olmadığı için, kurlar ekstrem düşük seviyelerden ekstrem yüksek seviyelere kadar yolculuk yaptı. Büyük varlıkların ardından büyük zararlar yaratıldı. Varlıkların çoğu kağıt üzerindeydi ama zararlar gerçekti.
ABD için durum farklı elbette. ABD istediği kadar dış ticaret ya da cari açık verebilir. Çünkü kendi parası cinsinden veriyor. Dolayısıyla cari açık konusunda bir hükümet politikası uygulanıyor. Bir anlamda cari açık ABD'nin başka ülkelere "refah transferi" oluyor diyebiliriz. IMF Başkanı da ABD'nin düşünüldüğünden daha yavaş büyüyeceğini söylerken büyük bir endişe taşımıyordu. Hatta yatırımcılara da müjdeli bir haber verdi: " Eğer ABD'de enflasyon yükselmezse FED faizleri hemen artırmayacaktır". Bu önemli bir açıklama.
Tüm bu gelişmeler ve açıklamalar önemli. Ancak sabah itibarıyla Birleşmiş Milletler Personelinin Bağdat'tan çekileceğinin haberi dikkatimizi çekti. Para Politikaları ve Maliye Politikaları bir yanda tartışılırken diğer panda sıcak çatışma ihtimalinin artması yukarıda bahsedilenleri sürekli ikinci plana itiyor. Sabah itibarıyla 2.15 TL'ye yakın Dolar kuru ve 2.52'nin üzerindeki döviz sepeti bunun bir kanıtı.
Merkez Bankası Başkanı, yaptığı konuşmada ısrarlı bir şekilde TCMB'nin özerkliğine ve siyaset üstü konumuna dikkat çekti ve faiz indirimi konusunda acele edilmemesi gerektiğini söyledi. "Enflasyonun düştüğüne kanaat getirirsek, faizi de düşürürüz" diyerek bir anlamda açık kapı da bırakmayı ihmal etmedi. Çünkü EXCEL tablosu kullanmayı bilen herkes Haziran ve Temmuz aylarında enflasyonun baz etkisi sebebiyle düşeceğini görebiliyor.
Merkez Bankasının duruşunda herhangi bir değişikliğin olmadığını ve Başbakan Erdoğan'ın işaretiyle değil kendi hesaplarına göre faiz düşüreceklerini anlatan uzun bir konuşmadan sonra, döviz kurlarının enflasyon üzerinde faize göre daha fazla etkili olduğunun altı çizildi. Biz de aynı kanaatteyiz. Hızla yükselen kurların enflasyona katkısı büyük. Ancak bu yaklaşımın bir de tersten okunuşu var.
"Döviz kurlarını baskı altında tutalım ki enflasyon düşük kalsın". İşte bu yaklaşım sebebiyle Türkiye 12 yıl içinde rekabet liginde ilerleyemedi. Ancak, TL cinsnden varlıkların Dolar cinsinden ifadesi büyüdü. Firmalar bol bol döviz kredisi kullandılar. Dolar ve Euro Türkiye'nin bsatığı bir para olmadığı için, kurlar ekstrem düşük seviyelerden ekstrem yüksek seviyelere kadar yolculuk yaptı. Büyük varlıkların ardından büyük zararlar yaratıldı. Varlıkların çoğu kağıt üzerindeydi ama zararlar gerçekti.
ABD için durum farklı elbette. ABD istediği kadar dış ticaret ya da cari açık verebilir. Çünkü kendi parası cinsinden veriyor. Dolayısıyla cari açık konusunda bir hükümet politikası uygulanıyor. Bir anlamda cari açık ABD'nin başka ülkelere "refah transferi" oluyor diyebiliriz. IMF Başkanı da ABD'nin düşünüldüğünden daha yavaş büyüyeceğini söylerken büyük bir endişe taşımıyordu. Hatta yatırımcılara da müjdeli bir haber verdi: " Eğer ABD'de enflasyon yükselmezse FED faizleri hemen artırmayacaktır". Bu önemli bir açıklama.
Tüm bu gelişmeler ve açıklamalar önemli. Ancak sabah itibarıyla Birleşmiş Milletler Personelinin Bağdat'tan çekileceğinin haberi dikkatimizi çekti. Para Politikaları ve Maliye Politikaları bir yanda tartışılırken diğer panda sıcak çatışma ihtimalinin artması yukarıda bahsedilenleri sürekli ikinci plana itiyor. Sabah itibarıyla 2.15 TL'ye yakın Dolar kuru ve 2.52'nin üzerindeki döviz sepeti bunun bir kanıtı.
Basın Haberleri
TV HABERLERİ
|
16.06.2014
|
NTV
|
00:29:44
|
BASIN HABERLERİ
18.06.2014
|
BÜYÜKÇEKMECE GAZETESİ
|
5
|
17.06.2014
|
BİRGÜN
|
5
|
|
17.06.2014
|
İSTANBUL
|
12
|
|
17.06.2014
|
MİLAT
|
5
|
10 Haziran 2014 Salı
Prof. Dr. Emre Alkin'in Günlük Ekonomi Raporu
Tecrübelerimize dayanarak söyleyebileceğimiz bir kaç önemli konu var:
Döviz Piyasasındaki hareketler Menkul Kıymet Piyasalarındaki hareketlere göre daha elle tutulur sebeplere dayanmaktadır. Sonuçta paranın değerini belirleyen arz değil taleptir. Menkul Kıymetlerin değerini ise beklentiler belirler. Bu durumu risk ve belirsizlik ikilemiyle de açıklayabiliriz. Hisse senedi piyasalarında beklentiler hakimdir ancak belirsizlik her zaman hesaba katılmalıdır. Yükselirken bir anda üst üste sertçe düşen hisse senetleri çoğu zaman hazırlıksız yakalar yatırımcıyı.
Daha önceden tahmin edilen her türlü gelişmeye "risk" adı veriyoruz. Önceden tahmin edilemeyen hiçbir şey "risk" olarak tarif edilemez ve bu açıdan "belirsizlik" olgusunu riskin içine yerleştiremeyiz.
Döviz kurları ve özellikle euro/dolar paritesi menkul kıymetler kadar belirsizlik barındırmadığı için gerçeğe daha yakın parametrelerle çalışır. Hisse senetlerinin hareketine anlam verebilmek için çabalayan karmaşık analizlerin yanında, kur hareketlerini tarifleyen oldukça basit yaklaşımlara şahit oluruz.
BIST'in hareketlerini açıklamaya çalışan binlerce sofistike analizi her sabah okurken, Dolar/TL'nin yükselişinin en fazla iki üç sebebe bağlandığına da şahitlik ediyorum. Sokaktan geçen herhangi bir insana "Türkiye'de BIST neden yükseliyor" diye sorduğunuzda medyada ya da değişik internet sitelerinde bahseden genel geçer birçok şeyi tekrar edebilir. Fakat iş döviz kurlarına geldiğinde çok net bir yorumda bulunabilir: "başkasının parasına ihtiyacımız olduğu sürece TL değer kaybeder". Bu kadar basit.
Tüm bu bahsettiklerimiz para ve sermaye piyasalarında hareketlere fazla anlam yüklemeyi önlemek içindir. BIST'in yükselişi "geleceğimiz parlak" anlamına gelmez. Elbette Türkiye'nin geleceği parlaktır ama bunu en son gösterecek olan BIST'dir. İçinde belirsizlik barındıran bir sistemden belirgin bir mesaj beklememek gerekir.
Dolayısıyla, piyasa hareketlerine bakarak gelecekte ne olacağını söylemek mümkün değildir. Ancak, aktiflerin sürekli değer kazanacağını söylemek de maharet değildir. Çünkü bu, analiz yapmayı gerektirmeyecek bir gerçektir. Önemli olan hedef fiyattan satmayı heden fiyattan da almayı başarısı sermayeyi büyütmektir. Unutmayalım ki, piyasalarda fırsat hiçbir zaman tükenmez.
Döviz Piyasasındaki hareketler Menkul Kıymet Piyasalarındaki hareketlere göre daha elle tutulur sebeplere dayanmaktadır. Sonuçta paranın değerini belirleyen arz değil taleptir. Menkul Kıymetlerin değerini ise beklentiler belirler. Bu durumu risk ve belirsizlik ikilemiyle de açıklayabiliriz. Hisse senedi piyasalarında beklentiler hakimdir ancak belirsizlik her zaman hesaba katılmalıdır. Yükselirken bir anda üst üste sertçe düşen hisse senetleri çoğu zaman hazırlıksız yakalar yatırımcıyı.
Daha önceden tahmin edilen her türlü gelişmeye "risk" adı veriyoruz. Önceden tahmin edilemeyen hiçbir şey "risk" olarak tarif edilemez ve bu açıdan "belirsizlik" olgusunu riskin içine yerleştiremeyiz.
Döviz kurları ve özellikle euro/dolar paritesi menkul kıymetler kadar belirsizlik barındırmadığı için gerçeğe daha yakın parametrelerle çalışır. Hisse senetlerinin hareketine anlam verebilmek için çabalayan karmaşık analizlerin yanında, kur hareketlerini tarifleyen oldukça basit yaklaşımlara şahit oluruz.
BIST'in hareketlerini açıklamaya çalışan binlerce sofistike analizi her sabah okurken, Dolar/TL'nin yükselişinin en fazla iki üç sebebe bağlandığına da şahitlik ediyorum. Sokaktan geçen herhangi bir insana "Türkiye'de BIST neden yükseliyor" diye sorduğunuzda medyada ya da değişik internet sitelerinde bahseden genel geçer birçok şeyi tekrar edebilir. Fakat iş döviz kurlarına geldiğinde çok net bir yorumda bulunabilir: "başkasının parasına ihtiyacımız olduğu sürece TL değer kaybeder". Bu kadar basit.
Tüm bu bahsettiklerimiz para ve sermaye piyasalarında hareketlere fazla anlam yüklemeyi önlemek içindir. BIST'in yükselişi "geleceğimiz parlak" anlamına gelmez. Elbette Türkiye'nin geleceği parlaktır ama bunu en son gösterecek olan BIST'dir. İçinde belirsizlik barındıran bir sistemden belirgin bir mesaj beklememek gerekir.
Dolayısıyla, piyasa hareketlerine bakarak gelecekte ne olacağını söylemek mümkün değildir. Ancak, aktiflerin sürekli değer kazanacağını söylemek de maharet değildir. Çünkü bu, analiz yapmayı gerektirmeyecek bir gerçektir. Önemli olan hedef fiyattan satmayı heden fiyattan da almayı başarısı sermayeyi büyütmektir. Unutmayalım ki, piyasalarda fırsat hiçbir zaman tükenmez.
2013-2014 Akademik Yılı Mezuniyet Töreni
15 Haziran 2014 saat 10.30'da İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Mahmutbey Yerleşkesi Fatma Altınbaş Konferans Salonunda gerçekleştirilecek 2013-2014 akademik yılı Mezuniyet Törenini onurlandırmanızı dileriz.
9 Haziran 2014 Pazartesi
Prof. Dr. Emre Alkin'in Günlük Ekonomi Raporu
Haftanın ilk işlem gününe girerken "kırılganların" içindeki Brezilya'ya doğru yola çıkıyoruz.
Türkiye ve Brezilya, son gelişmelerden sonra da Rusya büyüteç altındaki ülkeler oldular. Son zamanlarda hem Brezilya hem de Türkiye'de Ulusal Paralar Amerikan Dolarına karşı değer kazandı. Bunun sebebini "istikrar" olarak tanımlamak zor. Çünkü her iki ülkede kendine göre istikrarsızlıklar yaşamakta.
Brezilya'da halk huzursuz. Hükümet sefalet ile mücadele etmek yerine, Dünya Kupası gibi ciddi harcama isteyen organizasyonlara kaynak aktardığı için protesto ediliyor. Buraları iyi bilenler Brezilya Milli Takımı'nın finale kadar yükselememesi hatta kupayı kazanamaması durumunda halk ayaklanması çıkacağını düşünüyor. Geçen yıl Dünya Kupasının provası şeklinde Brezilya'da düzenlenen Konfederasyon Kupası neredeyse yarıda kalıyordu. Şimdi olanı biteni yerinde inceleme fırsatı bulacağız.
Türkiye ise seçim atmosferinden kurtulamadı. Yerel seçimlerin hemen ardından Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için geri sayım başladı. Gerginliğin bir tarafı da yurt dışında diyebiliriz. Özellikle Avrupa'nın ileri gelen ülkelerinin Türkiye'ye karşı eskisine göre daha az toleranslı davrandıklarını görmekteyiz. Dış kaynak uzun zamandır azaldı ve büyük projeler için kaynak Türk. Bankalarından bulunuyor. Başka çare olmadığı için Mega Projelere Hazine Garantisi getirildi ama yabancı kaynaklar mesafeli yaklaşıyor.
Tüm bu gelişmelere rağmen BIST yükseliyor. Yükselişte teknik seviyelere mutlaka dikkat edilmesi gerekir. Ancak yükselişin teknik değil farklı sebepleri olduğu ortada. Rusya'dan ve "yasaklı" diye tarif ettiğimiz yakın bölge ülkelerinden giren kaynaklar bu yükselişin sebebi olabilir. Dolayısıyla tetikte olup nerede hedef kara ulaşılıyorsa realize etmek lazım diye düşünüyoruz.
Özetle, kırılgan görünümdeki ülkelerde hisse senedi piyasalarının çoşması ve ulusal paraların değer kazanmasını "sürdürülebilir" olarak görmeyip, risk alırken temkinli olmayı elden bırakmamak gerektiğinin altını çiziyoruz.
Türkiye ve Brezilya, son gelişmelerden sonra da Rusya büyüteç altındaki ülkeler oldular. Son zamanlarda hem Brezilya hem de Türkiye'de Ulusal Paralar Amerikan Dolarına karşı değer kazandı. Bunun sebebini "istikrar" olarak tanımlamak zor. Çünkü her iki ülkede kendine göre istikrarsızlıklar yaşamakta.
Brezilya'da halk huzursuz. Hükümet sefalet ile mücadele etmek yerine, Dünya Kupası gibi ciddi harcama isteyen organizasyonlara kaynak aktardığı için protesto ediliyor. Buraları iyi bilenler Brezilya Milli Takımı'nın finale kadar yükselememesi hatta kupayı kazanamaması durumunda halk ayaklanması çıkacağını düşünüyor. Geçen yıl Dünya Kupasının provası şeklinde Brezilya'da düzenlenen Konfederasyon Kupası neredeyse yarıda kalıyordu. Şimdi olanı biteni yerinde inceleme fırsatı bulacağız.
Türkiye ise seçim atmosferinden kurtulamadı. Yerel seçimlerin hemen ardından Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için geri sayım başladı. Gerginliğin bir tarafı da yurt dışında diyebiliriz. Özellikle Avrupa'nın ileri gelen ülkelerinin Türkiye'ye karşı eskisine göre daha az toleranslı davrandıklarını görmekteyiz. Dış kaynak uzun zamandır azaldı ve büyük projeler için kaynak Türk. Bankalarından bulunuyor. Başka çare olmadığı için Mega Projelere Hazine Garantisi getirildi ama yabancı kaynaklar mesafeli yaklaşıyor.
Tüm bu gelişmelere rağmen BIST yükseliyor. Yükselişte teknik seviyelere mutlaka dikkat edilmesi gerekir. Ancak yükselişin teknik değil farklı sebepleri olduğu ortada. Rusya'dan ve "yasaklı" diye tarif ettiğimiz yakın bölge ülkelerinden giren kaynaklar bu yükselişin sebebi olabilir. Dolayısıyla tetikte olup nerede hedef kara ulaşılıyorsa realize etmek lazım diye düşünüyoruz.
Özetle, kırılgan görünümdeki ülkelerde hisse senedi piyasalarının çoşması ve ulusal paraların değer kazanmasını "sürdürülebilir" olarak görmeyip, risk alırken temkinli olmayı elden bırakmamak gerektiğinin altını çiziyoruz.
6 Haziran 2014 Cuma
Kantin Dergisi Haziran Sayısı
Everest'e tırmanan ilk Türk dağcı, Türkiye'nin süper kahramanı... Kim mi? İşte cevabı bit.ly/MVOZhp
Üniversite dergimiz "Kantin"in yedinci sayısı çıktı.
Üniversite dergimiz "Kantin"in yedinci sayısı çıktı.
5 Haziran 2014 Perşembe
Prof. Dr. Emre Alkin'in Günlük Ekonomi Raporu
Haftanın
sonuna yaklaşırken birçok cephede devam eden gelişmeleri sıralayarak raporumuza
başlayalım.
Rusya,
doğal gaz borcunu ödemesi için Ukrayna'ya 10 Haziran'a kadar süre tanıdı.
Ukrayna küçük de olsa bir ödeme yaptı. Ancak hala 4.46 Milyar Dolar borç
bulunuyor. Söz konusu borcun 10 hazirana kadar ödenmemesi durumunda Rusya'nın
ne yapacağı muamma. İlk akla gelen doğal gazı kesmek olacaktır elbette. Bundan
sonra çıkacak olan gerginliğe karşı Rusya'nın Fransa'yla ticari ilişkileri
geliştirme çabaları içinde olduğu görülüyor. Geleneksel Fransız-Alman
çekişmesinden faydalanarak atılan bu adımın sonuçları merakla bekleniyor.
ABD'nin
büyümesi ile ilgili açıklanan son veriler, Amerikan Vatandaşlarının harcamaya
başladıklarını da gösteriyor. Bunlar elbette "mütevazı-ılımlı"
şeklinde tarif edilen büyüme ivmesinin gelecekte daha da üst seviyelere
tırmanacağını gösteriyor. ABD'ye mal satanlar açısından olumlu bir gelişme.
Türkiye ABD'ye yoğun olarak mal satan ülkelerden değil. ABD'ye mal satanlara
mal satan bir ülke. Dolayısıyla bu olumlu gelişmeden gecikmeli olarak etkilenecek.
Avrupa
Merkez Bankası'nın bugün Avrupa'daki deflasyon ve yavaş büyümeye karşı bazı
adımlar atması bekleniyor. Bizi arayan birçok yatırımcı alınacak kararın
Dolar/TL üzerindeki etkisinin ne olacağını sordu. Cevabımız netti:
"Dolar/TL yurt içi siyasi ve ekonomik gelişmelerle hareket ediyor.
Dışarıdan gelecek bir etki sadece parite doğrultusunda olur, döviz sepetini
etkilemez." ECB kararlarının parity hareketlendirmesini bekliyoruz ancak
2.49-2.50 TL seviyesindeki döviz sepetinde önemli bir değişiklik yaratmayacaktır.
2 Haziran 2014 Pazartesi
Prof. Dr. Emre Alkin'in Günlük Ekonomi Raporu
Dün
Merkez Bankasından gelen açıklamalar bir anlamda 2 haftadır kendisine yönelik
eleştirilere cevap niteliğindeydi. Bunların önemli olanlarına açıklık
getirmekte fayda var.
Bunlardan
ilki "tasarruf açığı cari açığın en önemli sebeplerindendir" cümlesiydi.
Yani cari açığın sebebi Ankara'nın çok eleştirdiği kredi hacmi büyümesi
olabilir ama bunun gerisinde yetersiz tasarruflar yüzünden krediye başvurulması
var demek isteniyor. Hatta kredi almak tasarruf etmekten daha kolay olduğu
için, kolay da harcanıyor ve bu sebeple tüketim önlenemez şekilde büyüyor. Bu
durum gelecekteki tasarrufları da zorluyor. TCMB, cari açığın sebebini sadece
finans kurumlarına bağlanmasını yanlış buluyor ve "kullanılabilir
geliri" artırma sorumluluğunun politika uygulayıcıları olduğunu
hatırlatıyor. Özetle, bu hükümetlerin görevi. Vergi Politikaları ve büyüme
modeli tercihleri sonuçta siyasidir.
"Türkiye
dezenflasyon sürecindedir." Bu cümle oldukça iddialı ve daha önce Başbakan
Erdoğan'ın "faizler yükseldi de ne oldu, enflasyon da yükseliyor"
açıklamasına cevap niteliği taşıyor. Yani, alınan sert sıkılaştırma tedbirleri
ve faizin yükseltilmesi sonucunda enflasyon düşecek diyor TCMB. Aslında faiz
yükselsin ya da yükselmesin Haziran ve Temmuz enflasyonlarında baz etkisi
sebebiyle sert düşüş olacaktı. Faizlerin yükselerek kur artışını frenlemesi de
buna katkıda bulunacak.
"Enflasyon
döviz kurlarından etkileniyor" cümlesi belki de en önemli cümle. Yani,
"enflasyonu faiz değil döviz kurları yükseltiyor" şeklinde bir cevap
niteliği taşıyor. Ancak bu cümle, geçen yıl TCMB Yöneticiler tarafından yapılan
"döviz kurunun enflasyona geçiş etkisi azalıyor"
şeklindeki açıklamayla çelişiyor. Biz o zamanlar bunun çok gereksiz,
zamansız aynı zamanda yanlış olduğunu söylemiştik. Yanliş hesap Bağdat'tan
dönmüş durumda diyebiliriz
"İharacat
büyümeye katkı yapıyor" cümlesi ise devrim niteliğindedir. Merkez
Bankası'nın son 15 yıldır iddiası ihracatın katma değer yaratmadığı üzerineydi.
Çünkü döviz kuru ile ilgili ihracat kesimiyle kavgası vardı. Döviz Kurlarının
rekabet için önemli olmadığını savunuyordu. Şimdi ağız değiştirmiş olduğu
gözüküyor. Bunun temel sebebi Ankara'nın ihracat konusunda ciddi olduğunu
görmesi de olabilir. Ancak doğrunun anlaşılması için gerekli motivasyon nerden
gelirse gelsin fark etmez. Yeter ki doğrunun gereğini yapabilelim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)